|
|
AĞUSTOS 2008
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Ahlakın Göstereni ve Gösterileni Kadın (mı?) – Hande Öğüt |
Sayfa:3 |
Örgütlü ve kültürel şiddet, ahlak kavramı dolayımıyla kadını sürekli yargılanan, ötekileştirilen, eskilten bir nesneye evirmek konusunda kararlı ve gereken güce de sahip. İffetin, erdemin ve ahlakın simgesi kadını bu maşist kıskaçtan kurtaracak olan ise yine kadınların hem bedenen, hem zihnen özgürleşimleri ve egemen mücadele yöntemleriyle, patriarkal dilsel aygıtları değiştirme istekleridir. Erkek egemenliğinin köklerini bulacağımız tüm araçları ve dili yıkacak bir karşı devrim, elbette ki doğa-kültür, uygar-primitif, otorite-itaat, kadın-erkek, ahlaklı-ahlaksız gibi ikili kesin ayrımları ortadan kaldıracak bir hareket olmalıdır. |
|
|
Gökyüzü, Orada mısın? – Müge İplikçi |
Sayfa:9 |
Batı-Doğu karşıtlığının yarattıkları gibi kadın-erkek ikileminin de yarattıkları kolay kolay hazmedilebilir cinsten değildir. Batı geleneğinde evrensel geçerlilik olarak tanımlanan, kimilerine göre yarar, kimilerine göreyse zarar ve bir dizi akıbeti yanı başında getiren standartları görmezden gelemeyiz –ister Doğulu olalım ister Batılı; ister eskilerde kalmış olalım ister terütaze; ister erkek olalım ister kadın… |
|
|
Nişanyan Dışkı Skandalı ve Ahlak – Süreyyya Evren |
Sayfa:11 |
Nişanyan da ‘savunusu’nda daha fazlasını yapabilecekken bu eylemle ‘yetindim’in altını aynı üst perdeden çizmekteydi, neredeyse takdir edilmeyi bekliyordu eşinin sağını solunu kırabilecekken kırmadığı, üçüncü kişilere rezil olacak şekilde gözünü (morartabilecekken) morartmadığı ama eşinin üzerinde sadece sembolik bir şiddet (kendi literatüre geçecek akılalmaz ifadesiyle ‘jest’) uyguladığı için. |
|
|
Geçen Zamandan (Şiir) – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:13 |
|
|
|
“1509 Depremi” – Hilmi Yavuz |
Sayfa:14 |
Oktay Rifat, “1509 Depremi” şiirinin ilk sekiz dizesini Osmanlı’ya, son altı dizesini de Bizans’a ait olan mekânlarla ilişkilendirmiştir. Osmanlı ile Bizans arasında, Sonnet’nin iki dörtlüğünün Osmanlı’ya, son iki üçlüğünün de Bizans’a ayrılmış olması bağlamında bir konumlandırma söz konusu. |
|
|
1509 Depremi (Şiir) – Oktay Rifat |
Sayfa:17 |
|
|
|
“1509 Depremi”nde Tarihî ve Simgesel Söylem – Alphan Akgül |
Sayfa:18 |
“1509 Depremi”nde Osmanlı saltanatını gösteren “turuncu kanatlı kuş”un devrilmesi ve Bizans’ı simgeleyen “çifte kartal”ın ortaya çıkması, iki medeniyet arasındaki “politik simgesel karşıtlığın” simetrik bir biçimde kurulduğunu gösterir. Bu simetri, Osmanlı’ya ilişkin simgesel öbekteki tek öğe olan “turuncu kanatlı kuş”un, Hıristiyan-Bizans’ı gösteren hem gerçekçi hem de simgesel öbekteki “çifte kartal”la metaforik bir ilişki içinde olmasından kaynaklanır. |
|
|
Nihat Behram ile Söyleşi – Onur Behramoğlu |
Sayfa:23 |
Sanat, mucizevi düşler üzerine kuruludur. Sanattaki düş, ‘loto-piyango’ oynayanın düşü değildir. ‘Köksüzleşme’ diye daha önce de söz ettim. ‘Köklerim’ diye meselesi olmayandan sanatçı çıkmaz. Hiçbir şey havadan düşmüyor. Bir şeylere eklenerek gelişiyor. ‘Ruhsuzlaşma’dan söz ettim. Ruhun takliti, ‘klonlaması’ olmaz. Her şiir tektir, her insan gibi. Kendini taklit de taklidin bir türüdür. İşte insanoğlunun en yüce değerlerinden ‘sevda değeri’. |
|
|
Sihirli Amcam – Barış Behramoğlu |
Sayfa:31 |
O gün için güvercinleri, kafa karışıklığımı, dünyanın büyüklüğünü, benim için yaptığı o kâğıttan küçük gemiye ve ona hayran hayran bakarak unutmuştum. Çocukluğumun kısacık bir zaman diliminde, beni anlayan, çocukça umutsuzluklarımdan, yalnızlığımdan, öfkelerimden, mutsuzluklarımdan beni tek bir cümleyle, tek bir hareketle çekip çıkartan biriydi amcam. Benim sihirli amcamdı o. Oyun arkadaşım. Charlie Chaplin’im. Bana dünyanın en güzel bebeğini, Mavimi veren, Noel Babam. |
|
|
18 Kasım 70 (Şiir) – Zekâi Bostancı |
Sayfa:32 |
|
|
|
Günler Geçer... – Haydar Ergülen |
Sayfa:33 |
‘Diriliş şairi’ olarak da bilinen Erdem Bayazıt gür bir sese, ama lirik bir söyleyişe sahip. Şiirlerinde istemese de şehri ağırlamak zorunda kaldı, oysa en çok da şehri bir yabancılaşma ögesi olarak görüyordu. Ölümle en çok ilgilenen şairlerin de başında gelir. İlhan Berk’in dediği gibi ‘şairler ölümü mutlaka çalışmak zorundadır’. |
|
|
Modifiye Yalnızlıklar (Şiir) – Osman Olmuş |
Sayfa:37 |
|
|
|
Ali Püsküllüoğlu: Dil Olmuş Bir Adamın Şiiri – Veysel Çolak |
Sayfa:38 |
İkinci Yeni’nin kurulduğu o günlerde geliştirilen şiir anlayışının uzağında kalarak, hece şiirinin verimlerinden, o birikimden beslenen bir şiirin geliştirilmesi peşinde göründü. Bu bağlamda kendi rengini ürettiğini söylemek yanlış olmaz. Kenti yazmanın peşindedir ama kırsal alanın sözcükleri egemendir şiirlerinde. Bu bakımdan bir doğa şairidir Püsküllüoğlu. |
|
|
Özdemir İnce Şiirinde Arayış Yolculuğu Olarak “Ben Neyim” Problemi – Yaşar Güneş |
Sayfa:40 |
Özdemir İnce şiirinin sözceleme öznesi, tikelliğin olumlu bir değer olarak öne çıktığı bir çağda, tikelliğe hayır diyen bir duyunca sahiptir. Tikelliğe hayır demenin anlamı nedir? Tikellik, birey veya kişi olmak mı demektir? Tikelliği aşmayı isteme, kişi olmaktan vazgeçiş midir? Tikellik, kişi olma değildir. Tikellik duyusal, izlenimsel olan içinde kalmaktır. |
|
|
Üç Başlı Ejderha (Şiir) – Komet |
Sayfa:44 |
|
|
|
Ziyaret (Öykü) – Nilay Özer |
Sayfa:45 |
|
|
|
Günlük Anlayışına Değişik Bakan Bir Yazar: Muzaffer Buyrukçu – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:49 |
Gerçek ayrıntılarda gizlidir. Belki de edebiyatın arka bahçesindeki günlüklerde, Muzaffer Buyrukçu’nun önem vermez göründüğü ayrıntılarda aramamız gerekir gerçeği. |
|
|
Sadak (Şiir) – Nurduran Duman |
Sayfa:52 |
|
|
|
Yahya Kemal Şiirinde ‘Yüce’lik Algısı – Veysi Erdoğan |
Sayfa:53 |
Yahya Kemal sıradan olanın ya da muhayyileyi zorlamaktan yoksun durumların gerçekliğinden uzakta bir söylem geliştirmiştir yazdıklarında. Basit olan hiçbir şey onun ilgisini çekmemiş, gerek düzyazıda gerek de şiirde hep yukarıdan konuşmayı kendisine ilke edinmiştir. Yahya Kemal’in yaptığı ‘yüce’ye dair bir intiba yaratmak değildir. O, yetiştiği dönemin ruhunu üzerinde taşımayı bir kişilik haline getirmiştir. Yüksek perdeden konuşmanın üsluba dönüştüğü bir durumdur bu. Kullandığı her cümle ya da yazdığı her dize ‘gökyüzünün dili’yle yazılmış hissiyatını yaşatır. |
|
|
‘Azapta Bir Ruh’: Tanpınar Şiiri... – Savaş Kılıç |
Sayfa:56 |
Tanpınar şiirsel evreninde zaman, eşzamanlı dilbilimde olduğu üzere, bozguncudur adeta. Genel kanının aksine, kitabın ilk şiiri (“Ne İçindeyim Zamanın”) zamanla barışmış bir bilincin değil (çünkü şiirlerin hiçbiri “abasız, postsuz bir derviş” gönlünün rahatlığıyla yazılmamıştır), barışma arzusunun anlatımıdır; arzu ise, açmamız gerekir mi, bir eksikliğin ifadesidir. Zaman, altın çağını yaşayan bir bahçeyi tarümar eden bir “rûzgâr”dır; müruruyla gülü soldurur, rüya biter. |
|
|
Karnavalla Martaval – Halûk Sunat |
Sayfa:58 |
Bahtin’in, ‘roman’ın kuruluş serüvenini irdelerken öne çıkardığı ‘karnaval’ yaşantıları da, bana kalırsa ‘bastırılmış’ olanla ‘yaratıcı edimsellik’ içinde hesaplaşmayı seçmiş insanın marifetidir ve ister istemez ‘yaratıcı yazın’a da izini düşürecektir: |
|
|
Finten’de “Öteki” Söylemi – Senem Timuroğlu |
Sayfa:60 |
Abdülhak Hâmid’in Viktorya dönemi İngiltere’sini gerek siyasi gerek kültürel perspektiften anlattığı Finten adlı tiyatro oyunu, on dokuzuncu yüzyılın iki kutuplu ötekiciliğini başarılı bir şekilde sergilemiş olması bakımından önemli gibi görünmektedir. Hâmid, incelikli bir şekilde dönemin sömürgeci, emperyalist anlayışını sorgulamış ve eleştirmiştir. On dokuzuncu yüzyılın odağına oturmuş olan “Batı”lı bilgi felsefesini tam hedeften tespit ettiği söylenebilir. |
|
|
Arka Bahçe Defteri II: Geometri – Matthew Gumpert |
Sayfa:64 |
“İşte,” deriz, “arka bahçeye geldik”; bir mekâna, bir yere geldik demek. Her yerin bir ismi yok; ama, bir isim varsa, o zaman bir “yerin” ismi olmalı. Herhangi bir yer gibi, arka bahçenin de bir adı var. Ama gerçekten bu yer sahte bir şeydir; başka yerlerin sona erdiği yerdir. Denilebilir ki: “Orada orası yok,” (İngilizcede dediğimiz gibi: there is no there, there); orada, sadece, öbür “oralar” ve “buralar” yüzyüze geliyorlar; aralarında hiçbir alaka olmayan yerler aynı noktaya yaklaşıyorlar, ve yaklaşınca, bu yerlerin yüzeyleri (binaların arkaları) birbirlerine dokunuyorlar, hudutları/sınırları (evlerin unutulmuş kenarları) birbirleriyle kesişiyor, birbirlerine bağlanıyorlar. |
|
|
Oğuz Atay ve Baudrillard – Zeynep Oktay |
Sayfa:67 |
Bu yazı görev icabı Oğuz Atay’la Baudrillard’ı karşılaştıracak. Öyle bir karşılaştıracak ki, bu iki kişi birbirlerine çok benzer ve keskelalakadar olacaklar. Yazı da onlara keskelalakadar olacak. Hem akademik olacak, hem düzensiz, öznesiz ve nesnesiz olacak. Ama nasıl? Akademik yazı hiper-gerçeğiyle bilinçakışı simülasyonu aynı metinde, nasıl? Baudrillard ve Oğuz Atay hiper/gerçek/simülasyonu, nasıl? |
|
|
Gülün Gürültüsü (Şiir) – Arife Kalender |
Sayfa:69 |
|
|
|
Ayakkabı Ağacı (Öykü) – Abdullah Mollaoğlu |
Sayfa:70 |
|
|
|
Kültür Atlası ve Keltler ve Seamus Heaney ve Şiir – Tekin Sönmez |
Sayfa:72 |
Heaney’in bütün yetişme dönemi değişik sınırlar arasında geçer. Dil, din, bölge sınırlarıdır bunlar. Bir Katolik ailede dünyaya gelmiş; fakat bir Protestan bölgesindeki okula gitmiştir. Komşuları değişik kültürleri temsil ederler. |
|
|
Yüz Metre – Mehmet Serdar |
Sayfa:75 |
Spor, gittikçe yükselen bir yaşama biçimi, bir ideoloji durumunda. Bunun öncelikli nedeni sağlık. Sağlıklı bir yaşamın iyi beslenme ile birlikte öteki koşulu spor. Bedenimizi sağlıklı bir çizgide korumanın, geliştirmenin temel gereklerinden biri. Spor, insanın öncelikle fiziksel yanını öne çıkaran bir uğraş. İnsan, ilkin maddi bir varlık, beden olarak var. İnsan milyonlarca yıllık bir evrimin armağanı olan bedenine özen göstermeli, onu sürekli olarak güçlü tutmalı. |
|
|
İç (Şiir) – Yücel Kayıran |
Sayfa:78 |
|
|
|
“Nâzım Hikmetof ve Saz Arkadaşları” – Onur Caymaz |
Sayfa:79 |
Bu yazıyı yazmamın en temel sebebi de burada ortaya çıkıyor. Son günlerde Nâzım Hikmet ile ilgili yeni bir sürecin içine girdik. Sözcükler dergisinde kendisinin ilk kez okur karşısına çıkan bir şiiri yayınlandı, Yapı Kredi Yayınları şair adına onun özel eşyalarından oluşan bir sergi açtı. Bu memlekette sanki Nâzım her zaman aynı ilgi ve sevgiyle karşılandı, sanki çok basit şeyler yaşandı ve geçti... Nâzım hep bizimdi, hep bu dilin en önemli şairlerinden biri oldu sanki. |
|
|
Çocuk ve Nedir ki Şiir (Şiir) – Ali Hikmet |
Sayfa:81 |
|
|
|
Çevbir |
Sayfa:82 |
Kitap Çevirmenleri Meslek Birliği tarafından hazırlanan bu sayfalarda, çeviri eleştirisine yeni bir yaklaşım getirilmeye çalışılıyor. Ve çevirmenlerin her türlü tecrübesi paylaşılıyor. Çeviri kuramındaki gelişmeler, tartışılan konular, çeviri dünyasından haberler, çeviriye dair her şey… |
|
|
Rimbaud’nun Seyir Defteri – küçük İskender |
Sayfa:85 |
Biz coğrafyada dolanırken Ergenekon Davası sürdü, sizler ise yeni şiirler yazdınız heveslerle, endişelerle, sevinçlerle. Bir şeylerin ömrü dolarken bir şeylerin tohumu filizlendi. Döndük dolaştık, Rimbaud’nun aklına düştük. Yeryüzüne çakılan meteor gibi. Açılan çukura eğilip bakalım şimdi, basit olanı ne kadar delebilmişiz?! |
|
|
Whatching The Wheels (Şiir) – Utku Kaygusuz |
Sayfa:86 |
|
|
|
Susma (Öykü) – F. Nur Çelik |
Sayfa:87 |
|
|
|
Yakı (Şiir) – Büke Özen |
Sayfa:88 |
|
|
|
|
|
AĞUSTOS 2008 - KİTAP EKİ
Yoksun SEMİH ÇELENK 1
İki Ağıt GÜLSÜM CENGİZ 4
Haldun Taner'in Timsahı GAMZE GÜRSES 6
Amida, Eğer Sana Gelemezsem AYSU ERDEN 8
İki Romanıyla Atilla Birkiye ALPER ÇEKER10
Özgürlük Şiirleri AHMET BOZKURT 12
Gültekin Emre ile Söyleşi SELAMİ KARABULUT 14
Ben Ol da Gör RIZA KIRAÇ 16
Bolivya Günlüğü BURAK TANYILMAZ 18
Osmanlı Bahriyesi'nin Mazisi
|
|
|
|
|
|