|
|
NİSAN 2008
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Devlet Babanın Cezalı Çocuğu: Gençlik! – Nalan Barbarosoğlu |
Sayfa:3 |
12 Eylül 1980’deki adeta 12 Mart’ı tamamlayan askeri darbeye kadar ulaşan bu süreçte, bütün anti demokratik uygulamalar, yaratılan kaos edebiyatımıza da tüm şiddetiyle yansıdı. Gençlerini ölümle, idamla cezalandıran 12 Mart’ı, dönemin tanığı yazarlarla konuşarak bir kez daha gündeme getiriyoruz. |
|
|
İnci Aral ile Söyleşi – Müge İplikçi |
Sayfa:5 |
12 Eylül döneminin edebiyata yansıması gecikti ve çok yetersiz oldu. 1980 sonrası uzun bir sessizlik dönemi yaşadık. Cezaevlerinden yaşanmışlıkların yansıdığı bazı cılız sesler gelmedi değil ama ya edebi düzeylerinin düşüklüğü ya da dağılan ilgiler nedeniyle ilgi görmediler. Bir şeyler birdenbire eskimişti sanki ve biraz şaşkındık. |
|
|
Pınar Kür ile Söyleşi – Karin Karakaşlı |
Sayfa:9 |
12 Mart edebiyatının ortak paydası, yazarların pek çoğunun kendi kişisel yaşantılarından yola çıkarak sıcağı sıcağına yazılmış eserler olmalarıdır gibime geliyor. Çekilen acılar, yaşanan kâbuslar; kırılan, unufak edilen hayatlar ve bütün bunların boşuboşunalığı, kıyıcılığın keyfiliği, insanın nasıl insanlıktan çıkabileceği çok sarsıcı, yürek yakıcı biçimde dile getiriliyor. |
|
|
Selim İleri ile Söyleşi – Nalan Barbarosoğlu |
Sayfa:11 |
12 Mart ve 12 Eylül, 27 Mayıs’tan farklı gibi algılanır. Oysa akrabalıkları yakındır. Her birine, seçimle gelmiş yönetimlerin aymazlıklarıyla sürüklenilmiştir. Başta Amerika, dış güçlerin bu aymazlıkta elbette rolü olmuştur. Yine de, asıl sorumluluk, siyasi iktidarda ve hatta muhalefettedir. Önce, bir sevinç, demokrasi heyecanı esip geçmiş, sonra, bugün herhalde birçok askerin de üzüldüğü, hiç de uygarca olmayan yıkımlara yol alınmıştır. |
|
|
Feridun Andaç ile Söyleşi – Sezer Ateş Ayvaz |
Sayfa:14 |
Edebiyatımız, özellikle de romanımız toplumsal tarihimizin izdüşümlerini görerek kendini var ediyor bir bakıma. Yani; toplumun yaşadığı değişim-dönüşüm süreçleri romancının önünde yazılması gereken bir “malzeme” olarak duruyor. “12 Mart”vari müdahaleler ise zaman zaman edebiyatta bir tür tepki olarak öne çıkıyor. Sıcağı sıcağına yazılan birçok romanda bunu görmek olası. |
|
|
Nezihe Meriç: Bir Öykü Okyanusu – Hasan Bülent Kahraman |
Sayfa:16 |
Belki de, nesnelerin/eşyanın yazarı demek gerekir Meriç’e. Onun empresyon-ekspresyon çizgisinde yer alması, böyle bir tanımı olanaklı kılıyor. Meriç’i belirleyen öncelikle duygudur, duygusallık da denebilir buna. Fakat hep bir saptama edimi içinde olması onu kurmaca dünyasını eşyanın dünyasına doğru iter. Kıyıda duran ve gözlemleyen bir iç dünyası olarak, Nezihe Meriç! Bunun, Meriç’i son derecede çağdaş bir öykücü yaptığı kanısındayım. |
|
|
Şiirler – Necmi Zekâ |
Sayfa:21 |
|
|
|
Günler Geçer... – Haydar Ergülen |
Sayfa:22 |
İzmir’i son 10 yıldır eş durumundan sever olmuştum, kâfir gitgide daha güzel görünmeye başlamıştı gözüme, çok sık gider, uzun kalır olmuştum. Şimdi İzmir’in yarısı uçtu gitti işte, elbette arayacağım yakın dostlarım, şair arkadaşlarım var ama, o özlediğim, özlemle beklediğini bildiğim Mehmet Abi’ nin yokluğu İzmir’in de yarı yarıya yokluğu, ıssızlığı demektir benim için. |
|
|
Çakır Aydınlık: Mehmet H. Doğan Güncesi – Hüseyin Peker |
Sayfa:26 |
Benden daha duygusal. Benimkisi inatçı bir duygusallık zaten: Zararı kendine. Bendeki büyüyen, etrafa zarar vermeyen, bulaşmayan bir duygusallık. Bu dünyanın benim için kurulduğunu varsayarım. Bütün insanların da onun, yani benim bir parçam olduğunu kurarım. Niçin buradan geçtiniz, niçin akşam oldu? Bence dünya İzmir’dedir. Ben yokken İstanbul’da işlemez. Ankara’da hayat durur. Amasya’da... |
|
|
Gece Sürülen İz (Öykü)– Ferda İzbudak Akıncı |
Sayfa:28 |
|
|
|
Ödünç Alkışlar (Şiir) – Tekin Gönenç |
Sayfa:31 |
|
|
|
Tekin Sönmez ile Söyleşi – Enver Ercan |
Sayfa:32 |
“Pera Bağları” derken ne demek ister yazarımız? Pera ve Galata erken tarih çağlarıyla bir merkez değil mi, diye soruyor yazarımız. Bu önemli merkezde Türkçe yazınsal metinlerden söz etmek için yirmi beş yüzyıl beklenmedi mi? |
|
|
Şafağın Demircisi, 35 Yıl Sonra Pera’da: Tekin Sönmez – Veysel Batmaz |
Sayfa:37 |
Pera da İstanbul, dilsel bir anlam ve yer arkeolojisi. İnce ince fırça darbeleriyle temizlenen o eski Yunan kalıntıları içindeki küçük arkaik alet edevat gibi, Tekin Sönmez, sözlerin kıvraklıklarında dilsel ve metinsel bir arkeolog olarak İstanbul’un ve Pera’nın hayatını anlatıyor. Ve başka şeylerin de... |
|
|
Lâle Müldür’ün Şiirinde Sevi İlişkileri – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:39 |
Lâle Müldür’ün şiir dili; Divanü Lûgat-it Türk’ten gelen, yaşanmamış dillerden geçen, yaşanmış dilleri dolaşan, Türkçenin gücünü anlamaya çalışan bir gizem taşır. “Ozan sözcüklerle görür” diyen Dağlarca’yı haklı çıkarır gibi, “sözcüklerin sanrısı” Lâle Müldür’de görünmeyeni görür. Ses-üstü titreşimlerin görüntüye dönüşmesindeki bilimsel güç, sesin sözcüklere dönüşmesinde öyle imgeler oluşturur ki, sözcüklerin sanrısını gerçek sanırsınız. |
|
|
“Canan Aramızda Bir Adındı” – İskender Pala |
Sayfa:42 |
Klasik şairler beyit üzerinde durur, parça güzelliğini yakalamak üzere fikir ve hayal üretirlerdi. Yahya Kemal ise aynı malzeme ile çağının gereği olarak bir manzume üretmek istiyor, terkip ve bütünün peşinde koşuyordu. “Tanzimattan beri gelen şairlerimiz, Frenk edebiyatlarıyla temaslarında daha ziyade manzumenin üzerinde durmuşlar, onun muhtevasını beğenmişler ve örnek almışlardı. Halbuki şiir bir muhteva meselesi değildi. Şiir bir mükemmeliyet meselesiydi. |
|
|
Kültür Gündemi: Kuruluş Yıllarında Köy Enstitüleri – Nail Güreli |
Sayfa:46 |
Köy Enstitüleri’nin 68. yılı nedeniyle, ilginç bir belgeyi Varlık okurlarıyla paylaşarak, tarihe not düşmek istiyoruz. Söz konuyu belgeyi geçen yıl sonsuzluğa göçen ağabeyim Orhan Güreli, sağlığında Köy Enstitüleri’nin bir kuruluş yıldönümünde yayımlanmak üzere vermişti. Bu belge, Köy Enstitüleri’nin yapısının işleyişinin ve genel konumunun nasıl yakından ve ayrıntılı biçimde izlendiğini göstermesi bakımından hayli ilginç. |
|
|
Köy Enstitülerinden Tarihî Bir Belge |
Sayfa:48 |
Ankara Siyasal Bilgiler Okulu (günümüzde Fakültesi) Mali Şube son sınıf öğrencisi Orhan Güreli’nin Seyhan - Haruniye Köy Enstitüsü’nde yaptığı inceleme enstitülerin kuruluş yıllarında yaşananlara ışık tutuyor. Öğrencilere yönelik 34 sorudan Orhan Güreli’nin payına düşen 14 soruya (12- 25 arası) ve yapılan inceleme sonucunda bu sorulara verilen yanıtları içeren raporu, (o dönemin havasını aktaran bir belge olması nedeniyle) aynen aktarıyoruz. |
|
|
Orhan Kâhyaoğlu’nun Şiiri: ‘Aşk Avlusu’ – Yaşar Güneş |
Sayfa:55 |
“Rahimdeki Ot” şiirinin, öz-göndergeli bir anlatı yapısına sahip olması bakımından, modern Türk şiirinde şiirsel söylemin kuruluşu yönünden yeni bir olanağı bulduğunu ve denediğini söylemek gerekir. Başka şairlein şiirlerinde tekil örnekler olarak var olan bu olanak, Kâhyaoğlu’nun şiirlerinde sürekliliği bulunan bir bütünsellik düzeyine ulaşmıştır. |
|
|
Galata Kulesi Gülümsüyor (Öykü) – Celal Özcan |
Sayfa:59 |
|
|
|
Buraya Çöp Döken Yazardır – Melike Aydın |
Sayfa:62 |
Her metin kendi çöplüğünü yaratır. Her dışarıda bırakmanın bir içeri oluşturması gibi, metni de yazılamayanlardan artakalanlardır. Yazılmayanlar hem metinsel, hem de kişisel kökenli olabilir: Yazarın metne sokmadığı, yazıp yazıp sildiği, yakıştıramayıp reddettiği tümceler çöpe atmanın metinsel bölümünü; satır aralarında, sayfanın boş alanlarında biriken çağrılar, kaygılar, sesini duyurmak istediği kimselerin gölgeleriyse kişisel bölümünü oluşturur. |
|
|
Ceza (Şiir) – Salih Bolat |
Sayfa:66 |
|
|
|
Eşlemeler – Ahmet Önel |
Sayfa:67 |
Elini saklıyor; yarası orda. Tutunamadığında kanadı kırılır. Bir başka ele dokunamadığında dağılır hücreleri. Selam gönderemediğinde eliyle; yüzü bulutlanır, rengi solar ve aklındaki bütün kuşlar bir başka ülkeye göçerler. Suya aittir, dedi; bütün kusurum onda gizlenir, bütün cahilliğim onda. Ama biliyor musun, bir suyun ürkekliği, bir elin gizlediği tüm yaraları sağaltır. Doğanın nimetidir bu. Dokunduğunda yoksun çünkü. |
|
|
Kullanılmış Çocukluk (Şiir) – Yasin Erol |
Sayfa:68 |
|
|
|
Müstehcen Çağrışımlı Yiyecek Adlarını Değiştirelim mi? – Yusuf Çotuksöken |
Sayfa:69 |
Hazır işe girişmişken şu adların da aynı gerekçeyle sakıncasız karşılıklarını önersinler: hanımgöbeği, şambaba, gençkızrüyası, dulavrat (çorbası), sütlünuriye, meyhane pilavı, analıkızlı, koçyumurtası, orospu dolması (Sayın Aydın Aybay Hoca’dan öğrendim), orospu salatası (Sayın Fazıl Sağlam Hoca’dan öğrendim) vd. |
|
|
Kıyısı Olmayan Nehir (Şiir) – Oya Uysal |
Sayfa:70 |
|
|
|
Devrimci Öğretmen, Yazar, Arkadaş Yılmaz Elmas – Gülsüm Cengiz |
Sayfa:71 |
Yılmaz Elmas, örgütlü mücadeleye inanan bir insandı ve yeni kurulan TÖB-DER’in İstanbul şubesinde etkin olarak çalışıyordu. Onunla önce İstanbul şubesindeki toplantılara; daha sonra da Ankara’daki genel merkez toplantılarına katıldık. Onun aracılığıyla birçok değerli insanla tanıştım. |
|
|
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:73 |
Özakman, Şu Çılgın Türkler’le başlayarak değişik bir roman türü geliştiriyor. “Belgesel roman” denmesi uygun olur buna. Bu roman türünün başka örnekleri vardır elbet ama Özakman’ınkiler farklı: kişiler ve olaylar gerçek. Fotoğraflar, haritalar, belgeler romanı görsel olarak destekliyor. Romanda tarihsel gerçeklikten asla sapılmıyor; ancak kişilerin anlık davranışları, gelişi gidişleri, yiyip içişlerii, gündelik ilişkiler içinde konuşmaları ya da ortama göre davranışları roman kişilerine özgü kurgusal bir gerçeklik halinde romanın örgüsüne katkıda bulunuyor. Buradan bakınca, Özakman’ın bu kitapları, gerçek diye okunan roman ya da roman diye okunan gerçek ikilemi içinde ele alınmalı derim. İkili temel yaklaşım bu romanların yapısını belirliyor. |
|
|
Çevbir: Gizli Özne |
Sayfa:76 |
|
|
|
Rimbaud’nun Seyir Defteri – küçük İskender |
Sayfa:80 |
Risk alarak yazmak, her öyküde-şiirde kendi dışındakinin oluş nedenine bir adım daha yaklaşabilmek, konuyu-içeriği ötekinde arayarak bir basamak daha inmek/yükselmek ve böylelikle kalemin/klavyenin belini kırıp ona hükmetme çabasının zorluğunu fark edebilmek… |
|
|
Muamma (Şiir) – Alper Sarı |
Sayfa:81 |
|
|
|
Şeriat Hükmü (Öykü) – Erhan Palabıyık |
Sayfa:82 |
|
|
|
Kırık Kelimeler (Şiir) – Dilek Vural |
Sayfa:83 |
|
|
|
Kem (Şiir) – Erkan Yılmaz |
Sayfa:84 |
|
|
|
Arzı Mev’ud (Şiir) – Mehmet Kaya |
Sayfa:85 |
|
|
|
Ay/Dökümü – İbrahim Yıldırım |
Sayfa:86 |
Zeynep Kerman ve İnci Enginün tarafından büyük emekle hazırlanan Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa, çok başka çok özel bilgiler de içeriyor. Merak edilmesin, bunlar da –bile bile– gazeteler ve kitap ekleri tarafından okura ulaştırıldı. |
|
|
|
|
NİSAN 2008 - KİTAP EKİ
Hikmet Temel Akarsu ile Söyleşi ÖMER KUMSAL 1
Fevklavye ŞEREF BİLSEL 4
Hande Öğüt ile Söyleşi SAİME AKAT 5
Öner Yağcı ile Söyleşi KADİR İNCESU 8
Emin Karaca ile Söyleşi M.YÜKSEL ÖZBEK 10
İçimde Kirli Kuşlar NURİ DEMİRCİ 14
Apartman Boşluğu HÜLYA SOYŞEKERCİ 17
Şiir Taşı MUSTAFA KÖZ 20
Tozlu Raf DENİZ DURUKAN 22
Yeni Yayınlar REYHAN KOÇYİĞİT
|
|
|
|
|
|