Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

OCAK 2007

Çizgi-yorum – Semih Poroy Sayfa:2
Yeni Dünya Tasarımlarının Buluşturduğu İki Sanat:
Karikatür ve Edebiyat – M. Mahzun Doğan Sayfa:3
Yazılı basının ortaya çıkmasıyla birlikte, gülmece alanında köklü değişimler oluşmuştur. Sözlü gülmece alanı yerini usul usul yazı ve çizgiye kaptırmıştır. Çizim tekniğine dayanan karikatürse, yazılı basınla birlikte ortaya çıkmış bir tür olarak, gülmecenin ana unsuru haline gelmiştir. Başka ürünleri olsa da, gülmece öyküleriyle, dahası romanlarıyla tanınan edebiyatçılarımız vardır. Ahmet Rasim, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü gibi...
Edebiyat ve Karikatür – Semih Poroy Sayfa:7
Karikatür anlık bir durumu yansıtır. Bir şaşırtıyı. Bu anlamda daha çok öyküyle benzeştiği düşünülür. Kısa öyküyle. Karikatürün bir vurup geçmesi vardır. Sayfalarca süren romanın yanında kısa öykünün saniyelik çakması gibi. İkisi de –karikatür de, öykü de– alabildiğine yoğun olabilirler ya da eğlendirici. Bir de dışarıdan bir benzeşmeleri vardır: Tutumlulukları, cüsseleri onları birbirine yaklaştırır.
Karikatür, Mizah, Edebiyat İlişkisi: Eksik Cüs – Altay Öktem Sayfa:12
Mizahın dönüşmesi ve karikatürün seçkin bir uğraş olmaktan çıkıp halka karışmasının miladı olan Gırgır dergisiyle beraber hem mizah edebiyatında, hem de karikatürün edebiyatla buluşmasında yeni bir dönem başladı. 1980’lerin ortalarına geldiğimizde ise tam bir kırılma yaşandı ve mizah, karikatür, edebiyat ilişkisi iki ayrı kanalda ilerlemeye başladı. Birincisi; Metin Üstündağ’ın adıyla anılması gereken, mizahın, karikatürün, edebiyatla iç içe geçtiği, yeraltı edebiyatının da bu damardan filizlendiği bir çeşit açık kanal… İkincisi ise, mizahı ve karikatürü “aşağı” ve avam gören, edebiyatın bir seçkincilik işi olduğunu iddia eden ama bu alanlardan da “el altından”, “çaktırmadan” beslenen bir çeşit gizli kanal…
Şiirler – Robert Frost Sayfa:15
Şiir-Karikatür Kardeşliği – İsmail Mert Başat Sayfa:16
Edebiyatın bütün türleri ile karikatür sanatını yan yana koymak pek olanaklı değil; kimi anı, deneme, mizah, öykü gibi metinlerde ya da bir romanın akışı içindeki bir yerde karikatürün kurucu ögelerinden bazılarına rastlamak olanaklı elbette. Ne var ki, tikel ögelerin varlığı üzerinden kurulacak ilişkilendirmeler karikatürü gülmece, hiciv-ironi, paradoks, absürd, şok yaratma, vb. ögelere indirgemek ya da karikatürü bu tür ögelerin toplamından ibaret saymak olur.
Mesela (Şiir) – Necmi Zekâ Sayfa:17
Şiirdeki Karikatür/Karikatürdeki Şiir – Gültekin Emre / Sayfa 18 Karikatür ve şiir dünyaya sözcüklerle ve çizgilerle geldiler. En ekonomik söylemi yakalama yarışında birlikte hareket ediyorlar. Fazlalıklardan arındıkça ağırlıklarının arttığının bilincindeler.
Şiirdeki Karikatür/Karikatürdeki Şiir – Gültekin Emre Sayfa:18
Karikatür ve şiir dünyaya sözcüklerle ve çizgilerle geldiler. En ekonomik söylemi yakalama yarışında birlikte hareket ediyorlar. Fazlalıklardan arındıkça ağırlıklarının arttığının bilincindeler.
Yazın ve Karikatür – Halil Şahan Sayfa:19
Yazınla karikatürün özde ortaklıkları olsa da, yöntemde ayrıldıkları yönler az değildir. Bunlardan biri akıldışı bağdaştırmalardır. Karikatür, yazından daha fazla yapar bunu. Örneğin adamın diline çivili bir sopa bağlayabilir karikatürcü ya da adamın ağzını karnında gösterebilir. Yazın ise bu tür bağdaştırmaları dikkatle yapmak zorundadır: Mantık denetiminden çıkmadan, şaka ve alay içinde olduğunu okuyucusuna duyumsatarak.
Edebiyat ve Karikatürde Anlamsal Boyutların İçleşmesi – Hasan Efe Sayfa:21
Kısa ve kabaca edebiyat bir yazma, karikatürse çizme sanatıdır. Yazma ya da çizme sonucu ortaya çıkan ürünlerin ortak özelliği iletişimsel olmasıdır. Sonuçta karikatür ve edebiyatla oluşturulan yapıtların iletisinde, alıcıya verilen bir anlam vardır diyebiliriz.
Nursel Duruel ile Söyleşi – Mehmet Zaman Saçlıoğlu Sayfa:23
Edebiyat, gerek okur, gerek yazar olarak başka hayatları yaşama olanağı sağlar bize; rüya dinlemek de başkalarının rüyalarını görür gibi olma olanağını…
Suyun İçinde, Su Olup Akarken “Kimim Ben?” – Nalan Barbarosoğlu Sayfa:29
Nursel Duruel’in –Mart 1992’de yayımlanan– Yazılı Kaya kitabındaki “Su” öyküsüne bakmak, bir öyküden kalkarak bir insanlık hali içinde birey odağında ilerlemek, öyküye ve hayata bakışımı tazeleyen yeni bir açı kazandırdı. Bu okuma deneyimimi sizinle de paylaşmak istiyorum.
Refleks (Şiir) – Cem Uzungüneş Sayfa:31
Kapıcı Zebercet’in Önlenemeyen Yükselişi (Öykü) – Erendiz Atasü Sayfa:32
Boş Zamanlar (“Yeşilkaya Savcısı” İlhan Tarus) – Mustafa Şerif Onaran Sayfa:37
Yeşilkaya Savcısı, İlhan Tarus’un yaşama serüveninden gerçekler taşısa bile, roman bir kurgudur. Mesleğinden ayrılan savcının yazarlığa soyunmasında, İlhan Tarus’u anımsatan izler vardır.
Deneme Mektupları (Nobel’e Yolculuk) – Feridun Andaç Sayfa:40
Pamuk’u, İsviçre’de çok sıradan bir dergide yaptığı konuşmada dile getirdiği sözleriyle yargılayarak edebiyat(ın)a gölge düşürmenin hiçbir anlamı yok. Üstelik onun romandaki başarısını yok saymak için böylesi bir şeye bağlanmak yanlış. Onun bu söylediklerinin daha âlâsını dile getirenler vardır ülkemizde... Hele Nobel öylelerine verilecekse, Pamuk’tan önce o sırayı kapmak isteyenler listeye sığmaz!
Almanya’da ‘Kar’ Neden Bu Kadar Sevildi? – Zehra İpşiroğlu Sayfa:45
Bizde de çok satılsa bile, gene de son yıllarda çıkan onca romanın içinden biri olarak değerlendirilen Kar’ın Almanya’da bu kadar heyecanla karşılanmasının nedeni acaba nedir? Öncelikle Kar’da birçok olgunun iç içe geçmesi önemli bir etken oluşturuyor; politik çatışmaların gündeme gelmesi, bir polisiyeyi andıran gerilimli bir kurgusunun olması, din ve inanç gibi evrensel konuların çok güncel olan başörtüsü çatışmasının çerçevesinde işlenmesi, yazma olgusunun konu edilmesi, bir aşk öyküsü bağlamında dile gelen ve kar simgesiyle görselleştirilen romantizmi, kurmaca ile gerçeğin teatral bir biçimde iç içe geçirilerek sanal gerçeğin yaşamımızdaki öneminin vurgulanması vb.
İlham Aldım mı? Evet. Sayfa:49
Kefaret’i yazmaya koyulduğumda, babamın öyküleri kendiliğinden yapıyı belirledi; 1935’te başlayan giriş bölümünü tamamladığımda, Dunkirk’in ardından 1940’tan kalma bir Londra hastanesinin yeniden inşası gelmek zorundaydı. Ürkütücü, zorla araya giren, gerçek tarihsel olayların arasına hayali karakterleri sıkıştıran bir konuydu bu. Belli bir özgürlük ansızın tehlikeye atılıyordu; fanteziyle tarihsel kayıtlar arasındaki çizgileri tekrar tekrar aşarken, gerçeklere kesinkes bağlı kalmak için ağır bir zorunluluk duyuyordu insan. Bu galiba, özellikle savaş zamanı hakkında yazarken, sıradan yaşamlarından koparılıp kâbus gibi askere alınan bir kuşağın ıstırabına gösterilen bir çeşit saygıydı.
Dikkat: Okumak Üzere Olduğunuz Sözcükler Çalıntı Olabilir – Robert McCrum Sayfa:50
Önce ilk romanı The Cement Garden’ın, Julian Gloag’un 1963 tarihli Our Mother’s House adlı romanıyla çarpıcı benzerlikler taşıdığı; sonra The Comfort of Strangers’in Daphne du Maurier’in “Don’t Look Now” adlı kısa hikâyesine çok şey borçlu olduğu ileri sürüldü. Nihayet, Atonement (Kefaret) adlı romanında, savaş zamanında hemşirelik yapmış olan ve romantik hastane öykülerinin kraliçesi diye tanınan Lucilla Andrews’un uzun süredir unutulup gitmiş 1977 tarihli anılarından cümlecikleri kopyaladığı, Mail on Sunday gazetesinde ortaya atıldı.
Soruşturma: Celal Üster, Dilek Doltaş, İbrahim Yıldırım, Kaan Arslanoğlu, Mehmet Eroğlu, Osman Akınhay, Yıldız Ecevit, Zeki Coşkun Sayfa:52
Ian McEwan’ın Türkçede de yayımlanan Kefaret adlı romanı (Can Yayınları), Joe Wrigth’ın yönetmenliğinde başrolünde Keira Knightley’nin oynadığı bir filme çekiliyor bugünlerde. Bu durumun kitaba yönelik ilgiyi artırması umuluyordu ancak beklenmedik şekilde bir intihal tartışması merkeze oturdu. İddialar, McEwan’ın Lucilla Andrews’un İkinci Dünya Savaşı günlerini anlattığı No Time For Romance adlı anı kitabından kimi bölümleri olduğu gibi kitabına aldığı yönündeydi. Bu iddiaların ardından başlayan tartışmalar üzerine McEwan bir açıklama yaptı. Tabii bu durum, tarihte ve günümüzde bir edebiyat eserinde intihal ne demektir, romantiklerden önce ve sonra orijinallik fikri nasıl bir seyir izlemiştir gibi soruları gündeme getirdi. Bu sorular, ister istemez edebiyatta pastişten parodiye, esinlenmekten aşırmaya, yağmalamaktan atıfta bulunmaya kadar pek çok olguyla örtüşüyor. Zaman zaman ülkemizde de gündeme gelen bu konu, edebiyatın doğası ve edebiyatçının duruşu ile ilgili kimi tartışmalara neden olmuştu. “Kültür Gündemi” sayfalarında bir kez daha yazarlarımızın görüşlerine başvurmak istedik. • İntihal edebiyatın yedi ölümcül günahından biri midir? Edebiyatta “orijinallik” sizce ne anlama gelir? • Bir yazara yönelik intihal suçlamaları olduğunda ne düşünürsünüz, cevap vermesini bekler misiniz?
Dantelacı Kız (Öykü) – Hande Öğüt Sayfa:58
Akşamın, Çocuklar... (Şiir) – Onur Caymaz Sayfa:62
Öyküler, Ödüller... – Selim İleri Sayfa:62
Geçen zamanda, bazı ödül kuruluşları, değer verip, beni de seçiciler arasına aldı. Bu sorumluluğu taşımaya çalıştım. Bazen bir ustanın emeği gözden kaçacak diye günlerce sıkıldım, bunaldım. Bazen yolun başındaki bir yeteneği görmezden gelirsek diye… İkisi de oldu. Ödüllerin doğası gereği
Öyküler, Ödüller... – Selim İleri Sayfa:63
Geçen zamanda, bazı ödül kuruluşları, değer verip, beni de seçiciler arasına aldı. Bu sorumluluğu taşımaya çalıştım. Bazen bir ustanın emeği gözden kaçacak diye günlerce sıkıldım, bunaldım. Bazen yolun başındaki bir yeteneği görmezden gelirsek diye… İkisi de oldu. Ödüllerin doğası gereği.
“Zaniyeler”de Doğalcılık ve Ahlak – Aslı Uçar Sayfa:64
pıtlarla bazı benzerlikler taşısa da, biçimsel olarak doğalcı edebiyat akımından bütünüyle ayrılır. Roman, iki kurgusal bölümden oluşur. Kısa olan ilk bölümde, üst-anlatıcı okurlara Fitnat’ın günlüğünü sunar. İkinci ve uzun bölüm ise günlük biçiminde yazılmış olup olaylar birinci tekil kişi anlatıcı tarafından aktarılır. Günlük biçiminin öznelliği bir yana, üçüncü tekil kişi anlatıcı yerine, kişisel otoriteye dayanan ve daha öznel olan birinci tekil kişi anlatıcı kullanılması doğalcı edebiyatın “nesnellik” vurgusuna aykırı düşmektedir.
Felsefi Şiirin Tarihsel Düzlemi – Yücel Kayıran Sayfa:68
Felsefi şiir poetikası için, kuramsallık bir varış noktası, bir başlangıç değil. Başlangıç noktası, bir problem durumunun ortaya çıkmasıdır. Bir problemin ortaya çıkması demek, mevcut açıklamaların o âna kadar koruduğu geçerliliğini yitirmesi ve nedeni bilinmeyen yeni bir durumun meydana gelmesi demektir. Bu durum, felsefi şiirin tarihsel düzlemidir.
Ben Bilmem, Rüzgâr Bilir (Şiir) – Fergun Özelli Sayfa:74
Üç Telli’nin Ustası Âşık Nesimî Çimen – Erdoğan Alkan Sayfa:75
Nesimî Çimen halk ozanı değil, âşıktı. Halk ozanı şairdir, daha çok kendi şiirlerini çalar söyler. “Âşık” bir tür ulaktır, ozanların dizelerini aktarır, duyurur. Nesimî’den kalan çok az dize var. Ama o, üç telli curanın, bir anlamda ilkel çoksesliliğin çalgıcısıdır.
Eleştiri Tarihinden – Mehmet Rifat Sayfa:77
Küreselleşen dünyamızda toplumlararası ilişkiler hiçbir zaman olmadığı kadar yoğunlaşmış ve hız kazanmıştır. Böyle bir ortamda insanların birbirlerini tanımalarının önemi de artmıştır. İnsanlararası ilişkilerin aksamadan yürüyebilmesi için sağlıklı bir iletişime gereksinim vardır. Bunun gerçekleşebilmesinin yolu da insanların birbirleri hakkında oluşturdukları imgelerin doğası konusunda bilinç kazanmalarıdır.
Yaratıcı Bir Yazar: Manuel Puig – Halûk Sunat Sayfa:82
Yazınsal metne psikanalitik duyarlıkla bakanın sırtını sıvazlamayı da ihmal etmiyor Puig: “Ancak, romanımın estetik çehresini yaratan, nihayetinde, kendi kişisel bilinçdışımdır. Özgünlük de, bence, yazarın, kendi kişisel bilinçdışına ifade kazandırabilişindedir.”
Ne Ağlayan Olacak, Ne de Dinleyen – Mustafa Ziyalan Sayfa:86
Sinemalarda nicedir cinsel ilişkiyi bir zamanlar ancak pornografik sayılan filmlerde görülen bir açıklıkla gösteren, pornografinin sınırlarını zorlayan, belirsizleştiren filmler seyrediyoruz. Peki. Ama kişileri, öyküleri cinsel açıdan, hele neredeyse yalnızca cinsel ilişki aracılığıyla gösterebilmek kolay değil. Örneğin Oshima’nın Arzular İmparatorluğu’nda yapabildiğini yapabilmek hiç kolay değil.
Düşük (Şiir) – Yavuz Türk Sayfa:87
Yeni İmzalar – Enver Ercan Sayfa:88
Sizlerden gelen ürünleri katı bir tutumla değerlendirmediğime emin olabilirsiniz. Amacım, gelişme gösterebileceğine inandığım arkadaşlara destek olmaya çalışmak. Yanılamaz mıyım? Tabii ki. Bana ürünlerinizi gönderdiğinize göre, bu olasılığı da hesaba katıyorsunuzdur zaten. Ayrıca şiir ve öykülerinizi yayımlamamam her şeyin sonu değil; başka dergiler de var!
Sensizben (Şiir) – Mesut Ocak Sayfa:89
İnce Belli Çay Bardağı (Öykü)– Ahmet Terzioğlu Sayfa:90
Akşam Nobransa (Şiir) – Aybek Görey Sayfa:91
Apotropaic (Şiir)– Ahmet Uzunçınar Sayfa:92
İsimsiz Kokular (Öykü) – Yeşim S. Öz Sayfa:93
Edebiyat Komiseri – Krimonolog Dr. Kemal Şahingözlü Sayfa:94
Doğrusu, karın yağdığı, trafiğin arapsaçına döndüğü bir günde ve kent merkezine İzmit kadar uzak olan bir yere bu kadar insan nasıl getirilir çok merak ediyorum. Yakında bu işin sırrını mutlaka çözeceğim. Öte yandan bütün yazarların bu işe kafa yormaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bizler edebiyatı savunmak istiyorsak, önce kendimizi korumayı ve okurlarımızı yönlendirmeyi öğrenmeliyiz.
OCAK 2007 - KİTAP EKİ

Gökdelen ATİLLA BİRKİYE 1

Köpek ve Şairi SADIK YALSIZUÇANLAR 4

Kemal Özer ile Söyleşi KADİR İNCESU 6

Adlandırılmayan Yoktur” ERKAN TUNCAY 8

Beni Almaya Gelme Anne SENNUR SEZER 10

Mahire Abla Coşkun Ongun 12

Zehirli Rüya ŞEREF BİLSEL 14

Şair Sözü NURDURAN DUMAN 16

Barış Müstecaplıoğlu ile Söyleşi GÜLCE BAŞER 18

Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi HÜSEYİN ATABAŞ 20

Elvan Çubukçu ile Söyleşi HÜLYA SOYŞEKERCİ 25 

Tozlu Raf DENİZ DURUKAN 27

Şiir Taşı MUSTAFA KÖZ 28

Yeryüzü Kitaplığı GÜLCE BAŞER 30

Yeni Yayınlar 31

Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI