Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

EKİM 2025



Varlık Online Satış
Çizgiyorum – Melike Kılıç Sayfa:2
Duygu Rejimi: Politik Doğruculuğun Yeni Yüzü – Uğur Özdemir Sayfa:4
Varlık’ın Ekim sayısının dosya konusu, “Politik Doğruculuk”. Dosyamıza katkıda bulunan isimler ise Uğur Özdemir, Tuba Pırlant Yılmaz, Selçuk Orhan, Hüseyin Köse. Uğur Özdemir, “Duygu Rejimi: Politik Doğruculuğun Yeni Yüzü” başlıklı yazısında politik doğruculuk tartışmasının “kamusal alanda hangi kelimelerin meşru, hangi şakaların kabul edilemez olduğu ve hangi ifadelerin hassasiyetleri yaraladığı üzerine kurulu bir söylem hijyeni”nden duygulara kaydığını, çağdaş siyasetin “hissiyat doğruluğu” talep eden bir rejime dönüştüğünü söylüyor. Bu çerçevede duygusal kutuplaşma ve mega-kimliklerin rasyonel müzakereyi kimlik sadakatine indirdiğini, ahlaki temellerin (özen, adalet, sadakat, otorite, kutsallık) stratejik tetikleyiciler olarak kullanılıp sıcak biliş ve güdülenmiş muhakemeyi beslediğini, sosyal medyanın yankı odalarıyla bu döngüyü sertleştirdiğini ve gayriresmî yaptırımın linç kültürü olduğunu ileri sürüyor. Çözüm olarak “doğru his” buyruğuna karşı çoğul bir duygu dilinin demokratik kamusallığın şartı olduğunu savunuyor.
Hakikatin Yitimi: Palyatif Toplumda Politik Doğruculuk ve İptal Kültürü – Tuba Pırlant Yılmaz Sayfa:10
Tuba Pırlant Yılmaz, “Hakikatin Yitimi: Palyatif Toplumda Politik Doğruculuk ve İptal Kültürü” başlıklı yazısında mutlak hakikatin çöküşü karşısında toplumların geliştirdiği yüzeysel savunma mekanizmalarının demokratik tartışmayı nasıl aşındırdığını ele alıyor. Butler’ın dilin toplumsal kontrol mekanizması olarak işlevine dair görüşlerinden hareketle politik doğruculuğun norm-belirleme gücünü çözümlüyor, Norris’in güncel araştırmalarıyla iptal kültürünün toplumsal gerçekliğini sorguluyor. Çevre krizlerinden eğitime, sosyal medyadan akademiye kadar çeşitli alanlarda sembolik çözümlerin köklü değişimi engellediğini somut örneklerle inceliyor. Prosedürel hakikat arayışı ve epistemik tevazu ilkelerini alternatif çözümler olarak sunarken bu yaklaşımların palyatif mekanizmalardan ne ölçüde bağımsız olabileceğini de kritik bir soru olarak ortaya koyuyor.
İfade Özgürlüğü Değildir – Selçuk Orhan Sayfa:16
Selçuk Orhan, “İfade Özgürlüğü Değildir” başlıklı yazısında yapay zekâ örneği üzerinden ifade özgürlüğü ile politik doğruculuk arasındaki gerilimi tartışıyor. Filtreler gevşetildiğinde ortaya çıkan sert ve rahatsız edici ifadelerin aslında bastırılan toplumsal dili görünür kıldığını ileri sürüyor. “Neyin hakaret olduğu, neyin kutsal değerlere saygısızlık sayılması gerektiği, hangi paylaşımların kimin travmalarını tetikleyeceği aktörlerin siyasi macerasıyla eşleşiyor. Tam da bu noktada, başka meselelerde kanlı bıçaklı olmasını bekleyeceğimiz taraflar ifade özgürlüğünün alanını daraltma uğraşında birleşiyor,” diyor. Bireylerin kuşkulanma ya da duraksama, dahası susma hakkının elinden alındığı, belirli kalıpları tekrarlamaya zorlandığı sistemde toplumsal yaratıcılık ve canlılığın köreldiğini söylüyor.
Bir Siyasal Muhaliflik Dramaturjisi Olarak Sanat ya da Siyaseten Doğruculuğun Sahnesinde Yazar ve “Gölgesi” – Hüseyin Köse Sayfa:20
Hüseyin Köse, “Bir Siyasal Muhaliflik Dramaturjisi Olarak Sanat ya da Siyaseten Doğruculuğun Sahnesinde Yazar ve Gölgesi” başlıklı yazısında performatif aktivizm ve siyaseten doğruculuğun sanatsal ve entelektüel yaratım süreçlerini nasıl dramatik bir pratiğe dönüştürdüğünü inceliyor, sanatın ve edebiyatın bu eğilimlerin ötesine geçip özgünlüğünü sürdürme potansiyelini sorguluyor. Baudrillard ve Goffman gibi teorisyenlere dayanarak, estetik-politik dönüşümlerin bireysel ve kamusal alandaki izdüşümlerini tartışıyor. Sanatsal/edebî tepkinin doğal bir itki veya niyet yerine yoğun bir izlenim denetimine tâbi kamusal vitrinde görünür olma kaygısı üzerine inşa edildiğini vurguluyor, eylem dünyasından beyan dünyasına geçilmesinin yol açtığı tepkisel körelmeyle birlikte samimiyet ve doğallıktan uzaklaşma tehlikesine dikkat çekiyor.
Ya / Da (Öykü) – Göksu N. Çakır Sayfa:29
“Şairin Bavulu” Üzerinden Haydar Ergülen – Bir Özinceleme – Öymen Gür Sayfa:34
“Nasıl klasik müzikteki dizisellik (serialism) akımında tonik ya da bir baskın nota yoksa, 12 nota da eşdeğer sayılıyor, dışarıdan bir gam, mod ya da makam temel alınmıyor, ezgi akarken kendi geçmişi üzerinden bir uyum, bir ölçü yaratıyor, ona göre bir devimsellik kazanıyorsa, Haydar Ergülen’de de her sözce kendi ölçüsünü, kendi müzikalitesini kuruyor, yazarın benliğini duyulur kılıyor.”
“Ulysses”te Dilde Düğüm Kaymaları – Josef Kılçıksız Sayfa:42
“‘Ulysses’te bilinçakışı, Virginia Woolf’ta olduğunun aksine, ayrıcalıklı bir sunum tarzı değil, diğer anlatım tarzlarından yalnızca biri. Joyce eserinde çoklu perspektif tekniğini kullanırken muhtemelen, tek ve kesin bir bilinçakışının, merkezî bir gösteren yararına her şeyin bir araya geldiği kartezyen bir sahnenin olmadığı varsayımından hareket etmiş: nitekim orada tek bir akış yerine, uzmanlaşmış devrelerin paralel kargaşalar içinde çeşitli görevlerini yerine getirirken çoklu versiyonlar oluşturduğu birden fazla kanal mevcut.”
Kapanış Sergileri (II): Herkes İmkânları ve İhtimalleri Biliyor – Hıdır Eligüzel Sayfa:52
“Bir sergiyi bir pankartın ardına sığdırmak çok zor, ancak sanat camiasını bir pankartın arkasında toplayamamak hepsinden daha aciz değil mi? İmgelerin manipüle edilebildiği ve politik katılımın, fikir üretiminin neredeyse azaldığı, aşırı estetize edilmiş yaşam ideallerimize karşın, yükselen otoriterliğin konforunda süregelen sanat eyleme biçimlerimiz, herkesin bildiği ama dile getirmediği ihtimali gözler önüne sermiyor mu?”
Agnes’in Ceketi (Öykü) – Neşe Koçak Sayfa:57
Fâilâtün Faşizma (Şiir) – Cihan Oğuz Sayfa:59
Anlatının Krizi – Bülent Ayyıldız Sayfa:60
“Galiba insanlara bir şeyler anlatabilmenin yolu ‘sonumuz geldi’ temalı hikâyeler. Filmlere, dizilere, haberlere, kitaplara bakınca çoğunun ‘bir felaket olsa da ballandıra ballandıra anlatsak’ hevesiyle yapıldığını, yazıldığını görüyoruz. Akademik ve felsefî alanlarda da pek seviliyor kıyamet. Byung- Chul Han’ın 2023 yılında çıkan kitabı ‘Anlatının Krizi’nden de (Die Krise der Narration) benzer alarm sesleri geliyor.”
Ses Olayları (Şiir) – Şeref Bilsel Sayfa:64
“Karanlığın Rengi”: Cemil Kavukçu’nun Son Öykülerinde Dilsiz Ötekiyle Karşılaşmak – Semiramis Yağcıoğlu Sayfa:65
“Bakış ve ayıplanma arasındaki ilişki, insanın toplumsal bir varlık olarak ötekiyle kurduğu kırılgan ilişkinin temelinde çöreklenmiş endişelerin en korkuncu değil midir? Peki bu kırılganlığı, hep nesne mertebesine koyduğumuz kedilerin bakışıyla karşılaştığımızda duyar mıyız? Cemil Kavukçu’nun bu soruya verdiği yanıtı son kitabında bulmak mümkün. Kavukçu bu öykülerde ‘hayvan’ ulamında yer alan varlıkları yeni bir duyarlılıkla görmeye çağırıyor okurunu.”
Aksaklı (Şiir) – Mehmet Öztek Sayfa:69
Hayatı İdrak Teşebbüsleri: Yaralar ve Yamalar (23) – Murat Batmankaya Sayfa:70
“Lev Tolstoy’un torununun torunu Ilya Tolstoy, büyük büyük dedesinin eserlerinin ‘günümüz gençliği için fazla ağır’ olduğunu öne sürerek, ‘kısaltılmış ve modernize edilmiş versiyonlar’ının basılmasını buyurmuş. Yok, yanlış okumadınız. Okumadınız da… Söylemesi bile acı! Ne yani, ‘Savaş ve Barış’ı TikTok uyarlaması mı yapacağız? Anna Karenina’nın ‘trend topic’ olup olmamasına göre mi intihar sahnesini kurgulayacağız?”
Dokuzuncu Rüya: Çocukluğumuzu Neden Hatırlamıyoruz? (Şiir) – Yavuz Türk Sayfa:75
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler Sayfa:76
“Kendimizi aşağılamaya çok meraklı bir kitle var ya hani, kaçan kurbanlıklarla, kurban yerine kendisini kesen acemi kasaplarla Kurban Bayramı, onlara olağanüstü bir fırsat veriyor. Toplumun fazlasıyla üstünde olduklarını düşündüklerinden aşağıya bakınca gözlerine çarpan her şeyle alay etme hakkı buluyorlar kendilerinde. Neymiş, kâğıt mendille önce yüzümüzü gözümüzü, sonra burnumuzu, en son ayakkabılarımızı silermişiz. Yok, bitmiş şampuan şişesine su koyup onu bir kez daha kullanan biri varsa bilin ki o Türk’müş. Türkçedeki olumsuz atasözlerini örnek göstermeye, ‘atalarının böyle şeyler önerdiği insanlar’ diye içinde yaşadıkları toplumu küçümsemeye de bayılırlar.”
Şiirler – Ceren Biber Sayfa:78
Sinema Sanatı: Yasmine Al Massri ile Söyleşi – Fatma Berber Sayfa:79
“Yine de kendimi çoğu zaman bir ‘hırsız’ gibi hissettim. Çünkü Hollywood’da ‘Doğulu karakteri’, ‘Arap karakteri’, ‘Müslüman karakteri’ oynamak büyük bir sorumluluk. Bu sorumluluğu üstlenmeyip ‘iş’ gözüyle de bakabilirsiniz. Ama ben öyle bir kadın değilim. Benim için sadece iş asla yeterli olmadı. Eğer sadece iş peşinde olsaydım, bankacı ya da mimar ya da modacı olurdum. Oyunculuk benim için iş değil; siyaset gibi, insan hakları savunuculuğu gibi, hukuk gibi bir dönüşüm alanı.”
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel Sayfa:86
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak Sayfa:89
Gövde (Öykü) – Aslı Arıkan Sayfa:91
Bir Elif Miktarı Üç Kez İnkâr (Şiir) – Burhan Tuz Sayfa:92
İşte Başımdaki Belaların Şiirsel Hatırası (Şiir) – Musa Kara Sayfa:93
Gece Tarifesi (Öykü) – Sevil Eryaşar Sayfa:94
Kitaplar Arasında Sayfa:95
Altay Öktem ile “Kuşlarım Üşüyor” Üzerine Söyleşi – Yasemin Çargıt Sayfa:97
“Şiirin büyük oranda plastik sanatlara yakın bir tür olduğunu düşünüyorum. Düzyazı dili kullanır; şiir ise dili kullanmaz, dilden yararlanır.”
“Mutasyonlar” / Jorge Comensal – Değer Tuncel Sayfa:99
“Roman, bedeni tüketilecek ürünlerin nesnesi olarak değil, varlık, iletişim ve anlam arayışının merkezinde yeniden düşünmeye davet ediyor. Burada okur, isterse Lacan’ın psikanalitik kuramı, Saussure’ün gösteren–gösterilen ayrımı ve Wittgenstein’ın ‘anlam, kullanımda ortaya çıkıyor’ vurgusuyla bir paralellik kurabilir; ama bu, romanın doğrudan felsefi bir metin olduğu anlamına gelmiyor. Daha çok, romanın açtığı çağrışımların felsefi bir okumaya da imkân tanımasıyla ilgili. Bu felsefi derinlik yer yer kara, yer yer tatlı bir mizahla dengeleniyor.”
“Sıfır Noktasındaki Kadın” / Neval el-Saadavi – Çiğdem Ülker Sayfa:100
“Roman Firdevs’in dramını anlatır, ama arkada koca bir ülkenin kötü yönetildiğini, çocuklarına sahip çıkamadığını, yurttaşlarının sosyal haklarını koruyamadığını okur ve bir kez daha düşünürüz: ‘Sosyal bir devlet’ ne demektir. Kız ve erkek çocukların eşit şartlarda büyütüldüğü bir sosyal örgütlenme yoksa ne olur? Bu şartların olmadığı –sıfır noktasındaki– bir ülkenin manzarası romana yansır.”
“Öpsem Öldürürler Öpmesem Öldüm” / Selçuk Altun – Bâki Ayhan Asiltürk Sayfa:102
“‘Öpsem Öldürürler Öpmesem Öldüm’ her ne kadar bir aşk ve aşka yelteniş duyumu ile yola çıkarıyorsa da içerik pek öyle değil. Ya da şöyle söylemeli: Bu bir aşk romanı değil, tam tersine Altun’un en siyasi romanı bile denebilir. Üstkurmacanın en net örneklerinden bir girişle romana adım atıyoruz: Anlatıcı kahraman Veciz And, romanını yazmaya hazırlık aşamasında nasıl belgeler topladığını, 12 Eylül’ün acılı ortamını söze dökmek için ne gibi çabalar içine girdiğini, yoluna kimlerin çıktığını, fikir değişimini hangi aşamada yaşadığını ‘açıklayarak’ başlıyor söze.”
Özlem Şan ile “Şugar” Üzerine Söyleşi – Şengül Can Sayfa:104
“‘Şugar’da neşe, yalnızca kendine özgü bir hayatta kalma stratejisi değil, aynı zamanda dünyaya meydan okuyan ve dayanışmayı mümkün kılan bir direniş biçimi.”
“Yaşar Kemal’in İnsanları” / Orhan Emre – Ozan Öztepe Sayfa:106
“‘Yaşar Kemal’in İnsanları’ndaki şiirler toplamda binlerce sayfadan mürekkep Yaşar Kemal romanlarının bir nevi elekten geçirilerek şiirleştirilmesi olarak değerlendirilebilir. Bu eylem öznel bir tavırdır; romanlardaki edebî atmosfer kısa şiirler aracılığıyla kurulur. Ortaya çıkan Yaşar Kemal’in olduğu kadar Orhan Emre’nin de insanlarıdır.”
Güven Baykan ile “Yarım Kalan Fısıltılar” Üzerine Söyleşi – Nilgün Tutal Sayfa:108
“Yazmak, geçmişe dönmekten çok, geçmişle şimdi arasında yeni bir köprü kurmaktır. Ne zaman kalemi elime alsam, zaman doğrusal bir çizgi olmaktan çıkar; hafızayla bugünün duygusu arasında gidip gelen bir titreşime dönüşür. Geçmiş dediğimiz şey sabitlenmiş bir görüntü değildir; her hatırlayışta başka bir renge bürünür, başka bir tonda ses verir.”
“Haydar Ünal’ın Dört Kitabı: Sığmadım, Yüzümdeki Nehir, Gelseydin O Gün, Yürüyen Zaman” – Mehmet Çevik Sayfa:110
“Haydar Ünal’ın mevcut dört kitabında toplam 57 şiir bulunuyor. Bu şiirlerin her biri kendi içinde tamamlanmış, bütünlüklü ve bağımsız metinler; ancak aynı zamanda birbirlerine eklemlenerek akıp giden sıkı bir ilişki ve örüntü içinde oldukları da seziliyor. Bir şiiri ya da kitabı bitirip diğerine başladığımızda kaldığımız yerden devam ediyormuşuz hissine kapılıyor insan. Bu da bize, Haydar Ünal’ın şiiri için sözcüklerinin damla, dizelerinin pınar, şiirlerinin dere ve bütün olarak şiirinin de nehir gibi olduğunu düşünme olanağı sunuyor. Bu nedenle Haydar Ünal’ın şiiri için bütün olarak ‘nehir şiir’ denebilir.”
“Johnny Askere Gitti” / Dalton Trumbo – Ali Bulunmaz Sayfa:112
“Trumbo, ‘son romantik savaş’ diye nitelenen Birinci Dünya Savaşı’ndan bir kesit sunduğu ‘Johnny Askere Gitti’yi 1938’de kaleme alıyor ve kitap, İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde yayımlanıyor. ABD, 1941’de savaşa büyük kahramanlık gösterileriyle girdiğinde hem komünist Trumbo hem de roman eleştiriliyor. Kitaptaki hikâye ise yazara tepki gösteren milliyetçilerin, Birinci Dünya Savaşı sırasında yarattığı havanın Bonham’ın hayatını nasıl altüst ettiğini getiriyor karşımıza.”
Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI